-Her şeyin manasız olması ve her detayın çok manalı olmasının arasındaki çizgide yaşıyorum bu sıralar.
-
Kavramlara genişleterek düşünüyorum pek çok şeyi kalbime yük olmasın diye. Çünkü kavramsal olarak düşünmek daha kolay. Komşunun kızından bahseder gibi bahsedebiliyorsun aslında seni etkileyen şeyden.
-
Gerçi kendisiyle ilgili 3. tekil şahısla konuşan insanlardan falan da nefret ederim. neyse.
-
Mesela, teoman’ın işbu şarkısını dinliyordum, “kıskançlık, bu zayıflık anında” sözlerine takıldım sonra, hani kıskançlık mı zayıf hissettiriyor, yoksa zaten zayıfken mi vuruyor sol kroşeyi? Acı yok rocky diyecek kadar da tahammülüm yok aslında bu sıralar hiçbir şeye. Her şey sağ yanımdan ağır ağır seyretsin istiyorum
. Ama olmuyor. Bozuksa tamirciyi bekleyeceğine müdahale et diye düşünen, kaloriferi bile tamir eden bir kadın büyüttü beni. Dürtmeden, ittirmeden, konuşmadan, aksiyon almadan yaşayamıyorum.
-Tam karşında duran bir arkadaşın seni hayal kırıklığına uğrattığında 23 yıl olmuş "hala insanları tanıyamıyorum" diyorsun ya işte bu en kötüsü.
- Bir de, aklına ilk geleni söylemek, yapmak var. Bu yaşıma geldim, hala hangisi doğru bilmiyorum. Küt diye o aklından geçeni söylemek mi, beklemek mi? Ben hep ilkini yapıyorum. Bazen bekliyorum. Bekledikçe de suda beklemiş bulgur gibi oluyorum. Başa dönüyorum.
- Bir de, aklına ilk geleni söylemek, yapmak var. Bu yaşıma geldim, hala hangisi doğru bilmiyorum. Küt diye o aklından geçeni söylemek mi, beklemek mi? Ben hep ilkini yapıyorum. Bazen bekliyorum. Bekledikçe de suda beklemiş bulgur gibi oluyorum. Başa dönüyorum.
-
Bazen her şey çok saçma, bazen her şey çok anlamlı. Ama hiçbiri tam değil.
İnsan bu saatlerde yazdıklarından sorumlu olmamalı bence.
-
Neyse.
-
Ne diyordum?
-
Boş verelim, bırakalım yapsınlar, bırakalım geçsinler.
Yorumlar
Yorum Gönder